Kıymetli Okurlarım, Ramazan ayı, oruç tutmanın yanında aynı zamanda iç dünyamıza yönelik bir yolculuktur. Bu mübarek ay, inananlar arasındaki bağları güçlendirirken, insanın kendini keşfetmesine ve ruhsal bir arınma yaşamasına da..

Kıymetli Okurlarım,

Ramazan ayı, oruç tutmanın yanında aynı zamanda iç dünyamıza yönelik bir yolculuktur. Bu mübarek ay, inananlar arasındaki bağları güçlendirirken, insanın kendini keşfetmesine ve ruhsal bir arınma yaşamasına da fırsat sunmaktadır.

İslam tarihi boyunca şairler, bu mübarek ayın getirdiği huzur, sevinç ve umudu, kelimelerin en zarif dokunuşlarıyla kâğıda dökmüşlerdir. “On bir ayın sultanı”nı mânilerle ve şiirlerle karşılamışlardır. Bugün Cumhuriyet dönemi şiir dünyasındaki Ramazan’ın yansımalarına, şairlerin bu kutsal ayı nasıl ele aldıklarına ve şiirler aracılığıyla Ramazan’ıbize nasıl aktardıklarına dair birkaç örnekle yolculuğa çıkacağız.

Kıymetli Okurlarım,

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, imparatorluğun son yıllarında bir Ramazan ayında, kaleminden dökülen “Ramazan” isimli şiirinde, bu mübarek zamanın manevi ağırlığına sığınarak, Yüce Yaratıcı’ya içten bir yalvarışta bulunur. Bizi, bu parçalanmışlık deryasından çekip al! diye niyazeder. O’nun, milletin her bir ferdi üzerinde yepyeni bir ruh, ilahi bir canlanma yaratmasını diler. “İlâhî bir solukla hayat bulalım!” diye seslenir:

 Ramazan

Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,
Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;
Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan
Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.
Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin…
Yâ Râb, daha bir nefha-i te’yîd insin!

 

(Ey Râb, bu ulvi Ramazan’ın hatırına,

Ne varsa birliğimizin önünde engel olan, kaldır aradan;

Ey Râb, yüzyıllardır süregelen bu ayrılıktan

Artık ümmetin umutsuzluğa düşmesine izin verme.

Mademki ki bizlere lütfedip yeni bir ruh verdin,

Onu destekleyen bir nefes daha gönder)

“Bayrak Şairi”miz Arif Nihat Asya, köy yolundaki bir iftar anını, ruhunu doğanın saf huzuruyla buluşturan eşsiz bir kıvamda şu dizelerle nakşetmiştir:

Ey karlı köyüm, beyaz köyüm, hür yayla;

Bir gün -ki oruçluydu yamaç, dam, tarla-

Yoldaydım uzaktan okunurken ezanın,

Bir dağ tepesinde iftar ettim karla.

Yahya Kemal Beyatlı’nın Ramazan’la ilgili meşhur şiiri “Atik Validedenİnen Sokakta” ismini taşır. İstanbul’un modern çehresine bürünmüş Moda semtinde yaşayan şair, bir Ramazan günü, bu semtin ruhsuzluğundan rahatsızlık duyar ve kendini Üsküdar’ın tarih kokan Atik Valide mahallesine çeker. Atik Valide Camii’nden Karacaahmet Mezarlığı’na doğru uzanan sokakta, yoksulluğun içinde bir hayat sürdüren insanları, topraktan yapılmış evleri ve sade bir bakkal dükkanını izler.  İftara hazırlık için koşuşturma içinde olan yoksul insanların, her şeye rağmen oruçtan dolayı kalplerinde yaşattıkları sevince ve heyecana imrenir.Tutamadığı orucun ve yaşayamadığı Ramazan’ın ezikliğini yaşar. Maddi olarak ayrı kalsa da manevi bir bağ hisseder ve bu duyarlılık, yaşadığı yabancılaşma duygusunu hafifletir:Atik-Valideden İnen Sokakta 

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,

Kaç def’a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,

Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları

Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.

Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!

 

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.

 

“Diriliş Şairi” Sezai Karakoç ise Sütun adlı kitabındaki “Oruç da Acıkır” başlıklı şiiri şöyledir:

ORUÇ DA ACIKIR

Oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur’an sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah adının yükseltilmesi, yani cihattır.

 

Ve orucun da iftarı vardır. Oruç müminin kalbinde iftar eder. Onun sofrasında, işte saydığımız, göğe mahsus yiyecekler bulunur.


Yalnız, insan orucu özlemez, oruç ise insanı özler. Ramazan ayı gelince sıla-ı rahim edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir.


Oruç geldi, öyleyse oruca yemek taşımalı, su sunmalı, orucun lambasını yakmalı, örtüler atmalı üzerine ki geldiğinden daha zengin gitsin. Verdiğinden daha çok alsın. Yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyler bulunsun.


Çağımız Müslümanlarının portresini eski çağ müminlerinin portrelerinin yanına çizecek ya, bizim öyle bir portremizi çizsin ki, ilerde gün olur ki, o portreyi bize gösterirler, utanmayalım o zaman ondan.


Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı.

 

Son olarak sözlerimizi Faruk Nafiz Çamlıbel’in mısraları ile bitirelim:

Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir